eISSN: 3023-6940
  • Home
  • Demographic and Clinical Data of Patients Presenting With Testicular Mass and Factors Affecting Overall Survival

Original Research

Demographic and Clinical Data of Patients Presenting With Testicular Mass and Factors Affecting Overall Survival


1 University of Health Sciences, Başakşehir Çam & Sakura City Hospital, Department of Urology, Istanbul, Turkey
2 University of Health Sciences, Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Training and Research Hospital, Department of Urology, Turkey


DOI : 10.33719/yud.647284
New J Urol. 2021; 16-(1): 1-11

ABSTRACT

Objective: We aimed to evaluate the factors that may affect overall survival by examining the complaints, demographic and clinical features of patients who underwent radical orchiectomy with a pre-diagnosis of testicular mass.

Material and Methods: Between January 2010 and June 2018,demographic,clinical, patho- logical data and oncologic outcomes of 113 pa- tients who underwent radical orchiectomy with a diagnosis of testicular mass were evaluated retrospectively.Reasons for admission to the doc- tor,the history of testicular cancer in himself and his relatives,the factors that led him to refer to the doctor, the rates of regular testicular self-examina- tion during the pre-treatment and post-treatment period were recorded.

Results: In 113 patients with a median age of 29 (ranged 17-60),the most common complaints were painless mass (%52.4), swelling (%10.6), history of testicular cancer in himself (%6.2) and his relatives (%7.1), his wife’s warning (%6.2).The patients having general knowledge about testic- ular cancer, university graduates, married indi- viduals, patients with history of testicular cancer in himself and his relatives, performing regular testicular self-examination had the higher rates of early stage testicular germ cell tumor or benign pathology.History of testicular cancer in himself and his relatives,history of undescended testi- cle,low educational level,not to be married,no pri- or knowledge of testicular cancer,not performing regular testicular self-examination before diagnosis and during the follow-up period,advanced tumor stage, disrupt follow-up after treatment were found to be independent risk factors for decreased overall survival.

Conclusion: We think that the history of testicular cancer, high- er education level and spouse awareness may increase the likelihood of testicular masses’ being detected earlier.In this way, less toxic treatments can be administered since the increased tumor rates de- tected in the early stage, and also better oncologic outcomes can be achieved.


ABSTRACT

Objective: We aimed to evaluate the factors that may affect overall survival by examining the complaints, demographic and clinical features of patients who underwent radical orchiectomy with a pre-diagnosis of testicular mass.

Material and Methods: Between January 2010 and June 2018,demographic,clinical, patho- logical data and oncologic outcomes of 113 pa- tients who underwent radical orchiectomy with a diagnosis of testicular mass were evaluated retrospectively.Reasons for admission to the doc- tor,the history of testicular cancer in himself and his relatives,the factors that led him to refer to the doctor, the rates of regular testicular self-examina- tion during the pre-treatment and post-treatment period were recorded.

Results: In 113 patients with a median age of 29 (ranged 17-60),the most common complaints were painless mass (%52.4), swelling (%10.6), history of testicular cancer in himself (%6.2) and his relatives (%7.1), his wife’s warning (%6.2).The patients having general knowledge about testic- ular cancer, university graduates, married indi- viduals, patients with history of testicular cancer in himself and his relatives, performing regular testicular self-examination had the higher rates of early stage testicular germ cell tumor or benign pathology.History of testicular cancer in himself and his relatives,history of undescended testi- cle,low educational level,not to be married,no pri- or knowledge of testicular cancer,not performing regular testicular self-examination before diagnosis and during the follow-up period,advanced tumor stage, disrupt follow-up after treatment were found to be independent risk factors for decreased overall survival.

Conclusion: We think that the history of testicular cancer, high- er education level and spouse awareness may increase the likelihood of testicular masses’ being detected earlier.In this way, less toxic treatments can be administered since the increased tumor rates de- tected in the early stage, and also better oncologic outcomes can be achieved.

OBJECTIVE

Testis kanseri, çoğunlukla 15-44 yaş arasındaki er- keklerde görülmektedir. Tüm erkek malignitelerinin%1-1.5’ ini, tüm ürolojik malignitelerin ise  yaklaşık%5’ ini oluşturmaktadır (1). Histopatolojik incelemede tüm testiküler maligniteler içerisinde en sık gözlenen tip testiküler germ hücreli tümör (TGHT) olup, görül- me oranı %95-98’ dir (2). Yapılan araştırmalarda testis kanseri gelişiminde en sık gözlenen risk faktörleri, in- memiş testis, infertilite, birinci derece akrabalarda tes- tis kanseri öyküsü, kişinin diğer testisinde testis tümö- rü veya intratübüler germ hücreli neoplazi (ITGHN) öyküsü olması ve Klinefelter sendromudur (3).

Testis kanserlerinde hastalar sıklıkla ele gelen ağ- rısız kitle ya da sertlik nedeniyle başvurmaktadır. Çok daha nadiren skrotal ağrı, hassasiyet ile de başvuru olabilmektedir. Bazen de epididimoorşit ya da hidrosel ön tanısı sonrası yapılan klinik incelemelerde, testiste şüpheli kitle olarak tanı almaktadırlar (4). Günümüzde radikal orşiektomi sonrası uygulanan adjuvan tedavi modalitelerindeki gelişmeler sayesinde, yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Özellikle erken evredeki olgu- larda kür oranları oldukça yüksektir ve on yıllık genel sağkalım oranları %95’ lere ulaşmaktadır (4). Bu ne- denle erken tanı oldukça önemlidir. Hastayı doktora yönlendiren temel belirti testiste ele gelen kitle oldu- ğundan, riskin fazla olduğu 15-44 yaş grubundaki er- keklerde bu bilincin oluşturularak, kendi kendine testis muayenesinin yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır (5). Buna karşılık, farklı toplumlarda yapılan çe- şitli çalışmalarda bu bilincin yaygın düzeyde olmadığı bildirilmiştir (6,7,8).


Çalışmamızda kliniğimizde testis kanseri ön tanı- sıyla radikal orşiektomi yapılmış hastaların başvuru yakınmalarını, demografik ve klinik özelliklerini ince- leyerek genel sağkalıma etki edebilecek faktörleri değerlendirmeyi amaçladık.


OBJECTIVE

Testis kanseri, çoğunlukla 15-44 yaş arasındaki er- keklerde görülmektedir. Tüm erkek malignitelerinin%1-1.5’ ini, tüm ürolojik malignitelerin ise  yaklaşık%5’ ini oluşturmaktadır (1). Histopatolojik incelemede tüm testiküler maligniteler içerisinde en sık gözlenen tip testiküler germ hücreli tümör (TGHT) olup, görül- me oranı %95-98’ dir (2). Yapılan araştırmalarda testis kanseri gelişiminde en sık gözlenen risk faktörleri, in- memiş testis, infertilite, birinci derece akrabalarda tes- tis kanseri öyküsü, kişinin diğer testisinde testis tümö- rü veya intratübüler germ hücreli neoplazi (ITGHN) öyküsü olması ve Klinefelter sendromudur (3).

Testis kanserlerinde hastalar sıklıkla ele gelen ağ- rısız kitle ya da sertlik nedeniyle başvurmaktadır. Çok daha nadiren skrotal ağrı, hassasiyet ile de başvuru olabilmektedir. Bazen de epididimoorşit ya da hidrosel ön tanısı sonrası yapılan klinik incelemelerde, testiste şüpheli kitle olarak tanı almaktadırlar (4). Günümüzde radikal orşiektomi sonrası uygulanan adjuvan tedavi modalitelerindeki gelişmeler sayesinde, yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Özellikle erken evredeki olgu- larda kür oranları oldukça yüksektir ve on yıllık genel sağkalım oranları %95’ lere ulaşmaktadır (4). Bu ne- denle erken tanı oldukça önemlidir. Hastayı doktora yönlendiren temel belirti testiste ele gelen kitle oldu- ğundan, riskin fazla olduğu 15-44 yaş grubundaki er- keklerde bu bilincin oluşturularak, kendi kendine testis muayenesinin yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır (5). Buna karşılık, farklı toplumlarda yapılan çe- şitli çalışmalarda bu bilincin yaygın düzeyde olmadığı bildirilmiştir (6,7,8).


Çalışmamızda kliniğimizde testis kanseri ön tanı- sıyla radikal orşiektomi yapılmış hastaların başvuru yakınmalarını, demografik ve klinik özelliklerini ince- leyerek genel sağkalıma etki edebilecek faktörleri değerlendirmeyi amaçladık.

MATERIAL AND METHODS

Ocak 2010 - Haziran 2018 tarihleri arasında, klinik değerlendirmede testiküler kitle ön tanısı alan ve ma- lignite şüphesi dışlanamadığı için radikal orşiektomi yapılan 121 hastadan verilerine tam olarak ulaşılabi- len 113’ ünün demografik, klinik, patolojik verilerini ve onkolojik sonuçlarını retrospektif olarak değerlen- dirdik. Amacımız testiküler kitle varlığında hastaların başvuru yakınmalarını, demografik ve klinik özellikle- ri değerlendirmek olduğundan, çalışmamıza patolojik tanısı TGHT olan hastaların yanı sıra, diğer benign ve malign doku tanılı olguları da dahil ettik. Hastanemizin onkoloji tanı, tedavi ve takip mer- kezi olması özelliği nedeniyle, hasta farkındalık düze- yini belirleyebilmeyi de amaçlayarak, multidisipliner bir hasta takip programı kapsamında detaylı bir hasta kayıt ve sorgulama sistemi yürütülmektedir. Bu sayede hastaların demografik verileri, sosyokültürel durumla- rı, mevcut hastalıklarıyla ilgili bilgi düzeyleri de baş- vuruda ve tedavi sonrası takip sürecinde ayrıntılı bir biçimde kaydedilmektedir. Mevcut çalışmamızla ilgili hastane kayıt sisteminden hastaların anamnez ve takip bilgileri incelendi. Hastaların doktora başvuru neden- leri, birinci derece akrabalarda testis kanseri öyküsü, kişinin daha önceden diğer testisine ait kanser öyküsü, inmemiş testis öyküsü, infertiliye öyküsü, semen pa- rametresi bozuklukları (semen parametrelerinde sayı, motilite, morfoloji veya canlılık açısından herhangi bir bozukluk varlığı), atrofik testis (testis volümü<12 ml), testiküler mikrolitiazis varlığı kaydedildi. Demografik veriler, doktora başvurmasına kendisini yönlendiren etken, daha önceden testis kanseri hakkında genel bil- gi sahibi olma durumu, daha öncesinde kendi kendine testis muayenesi yapma durumu, tümör lokalizasyonu, tümör boyutu, serum tümör belirteçlerinin ekspresyo- nu (alfa-fetoprotein, beta human koryonik gonadot- ropin, laktat dehidrogenaz), histopatolojik tümör alt tipleri, patolojik tümör evresi, patoloji örneklerinde tümöre ait prognostik faktörler, orşiektomi sonrası takip süresi, varsa uygulanmış olan adjuvan tedaviler, lokal nüks, uzak metastaz ve genel mortalite oranları kaydedildi. Multidisipliner bir hasta takip programı kapsamında, başvuruda ve kontrol muayeneleri esna- sında sorgulanarak elektronik hasta kayıt sistemine ek- lenmiş olan bilgiler arasından, tedavi sonrası kontrol- lere düzenli olarak gelme durumu, başvuru öncesinde ve tedavi sonrası takip sürecinde kendi kendine testis muayenesi yapma oranları da incelenerek, bu veriler çalışmamıza dahil edildi.

Çalışmamızdaki tüm prosedürler, insan katılımcı- ları içeren kurumsal ve ulusal araştırma komitesinin etik standartlarına ve Helsinki Bildirisi ilkelerine uy- gun olarak yapılmıştır. Retrospektif bir çalışma oldu- ğundan etik kurul onayı alınmamıştır.


İstatiksel Analiz Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk testleri ile verilerin normal dağılım gösterip göstermediği değer- lendirildikten sonra, tüm hastalara ait tanımlayıcı özel- likler belirtilirken, sürekli değişkenler normal dağılım göstermediği için “ortanca (25. yüzdelik-75. yüzdelik)”, kategorik değişkenler ise “sayı (yüzde)” şeklinde göste- rildi. Bağımsız iki grup arasındaki kategorik değişkenleri karşılaştırmak için Ki-Kare testi kullanıldı. Genel sağkalıma etki edebilecek bağımsız risk faktörlerini belirlemek için Cox regresyon analizi kullanılarak, tek ve çok değişkenli modeller oluşturuldu. Analizler IBM SPSS Statistics 23 (IBM, Armonk, NY USA) yazılımı kullanılarak yapıldı. p<0.05 değerleri istatistiksel ola- rak anlamlı kabul edildi.


MATERIAL AND METHODS

Ocak 2010 - Haziran 2018 tarihleri arasında, klinik değerlendirmede testiküler kitle ön tanısı alan ve ma- lignite şüphesi dışlanamadığı için radikal orşiektomi yapılan 121 hastadan verilerine tam olarak ulaşılabi- len 113’ ünün demografik, klinik, patolojik verilerini ve onkolojik sonuçlarını retrospektif olarak değerlen- dirdik. Amacımız testiküler kitle varlığında hastaların başvuru yakınmalarını, demografik ve klinik özellikle- ri değerlendirmek olduğundan, çalışmamıza patolojik tanısı TGHT olan hastaların yanı sıra, diğer benign ve malign doku tanılı olguları da dahil ettik. Hastanemizin onkoloji tanı, tedavi ve takip mer- kezi olması özelliği nedeniyle, hasta farkındalık düze- yini belirleyebilmeyi de amaçlayarak, multidisipliner bir hasta takip programı kapsamında detaylı bir hasta kayıt ve sorgulama sistemi yürütülmektedir. Bu sayede hastaların demografik verileri, sosyokültürel durumla- rı, mevcut hastalıklarıyla ilgili bilgi düzeyleri de baş- vuruda ve tedavi sonrası takip sürecinde ayrıntılı bir biçimde kaydedilmektedir. Mevcut çalışmamızla ilgili hastane kayıt sisteminden hastaların anamnez ve takip bilgileri incelendi. Hastaların doktora başvuru neden- leri, birinci derece akrabalarda testis kanseri öyküsü, kişinin daha önceden diğer testisine ait kanser öyküsü, inmemiş testis öyküsü, infertiliye öyküsü, semen pa- rametresi bozuklukları (semen parametrelerinde sayı, motilite, morfoloji veya canlılık açısından herhangi bir bozukluk varlığı), atrofik testis (testis volümü<12 ml), testiküler mikrolitiazis varlığı kaydedildi. Demografik veriler, doktora başvurmasına kendisini yönlendiren etken, daha önceden testis kanseri hakkında genel bil- gi sahibi olma durumu, daha öncesinde kendi kendine testis muayenesi yapma durumu, tümör lokalizasyonu, tümör boyutu, serum tümör belirteçlerinin ekspresyo- nu (alfa-fetoprotein, beta human koryonik gonadot- ropin, laktat dehidrogenaz), histopatolojik tümör alt tipleri, patolojik tümör evresi, patoloji örneklerinde tümöre ait prognostik faktörler, orşiektomi sonrası takip süresi, varsa uygulanmış olan adjuvan tedaviler, lokal nüks, uzak metastaz ve genel mortalite oranları kaydedildi. Multidisipliner bir hasta takip programı kapsamında, başvuruda ve kontrol muayeneleri esna- sında sorgulanarak elektronik hasta kayıt sistemine ek- lenmiş olan bilgiler arasından, tedavi sonrası kontrol- lere düzenli olarak gelme durumu, başvuru öncesinde ve tedavi sonrası takip sürecinde kendi kendine testis muayenesi yapma oranları da incelenerek, bu veriler çalışmamıza dahil edildi.

Çalışmamızdaki tüm prosedürler, insan katılımcı- ları içeren kurumsal ve ulusal araştırma komitesinin etik standartlarına ve Helsinki Bildirisi ilkelerine uy- gun olarak yapılmıştır. Retrospektif bir çalışma oldu- ğundan etik kurul onayı alınmamıştır.


İstatiksel Analiz Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk testleri ile verilerin normal dağılım gösterip göstermediği değer- lendirildikten sonra, tüm hastalara ait tanımlayıcı özel- likler belirtilirken, sürekli değişkenler normal dağılım göstermediği için “ortanca (25. yüzdelik-75. yüzdelik)”, kategorik değişkenler ise “sayı (yüzde)” şeklinde göste- rildi. Bağımsız iki grup arasındaki kategorik değişkenleri karşılaştırmak için Ki-Kare testi kullanıldı. Genel sağkalıma etki edebilecek bağımsız risk faktörlerini belirlemek için Cox regresyon analizi kullanılarak, tek ve çok değişkenli modeller oluşturuldu. Analizler IBM SPSS Statistics 23 (IBM, Armonk, NY USA) yazılımı kullanılarak yapıldı. p<0.05 değerleri istatistiksel ola- rak anlamlı kabul edildi.

FINDINGS

Malignite şüphesi dışlanamadığı için, Ocak 2010 - Haziran 2018 tarihleri arasında radikal orşiektomi yapılan 113 hastanın ortanca yaşı 29 (minimum: 17- maksimum: 60) olup, ortanca 57 (minimum: 10- mak- simum: 117) aylık takipte, 17 (%15) hastada lokal nüks, 19 (% 16.8) hastada uzak metastaz, 20 hastada ise (% 17.7) mortalite gözlendi. Uzak metastazlar 9 hastada akciğerde, 5 hastada karaciğerde ve 5 hastada ise bölge- sel olmayan lenf nodlarında saptandı. Hastaların baş- vuru yakınmaları, demografik, patolojik, klinik verileri ve onkolojik sonuçları Tablo 1’ de gösterilmektedir.

En sık başvuru nedeni literatürle uyumlu olarak testiste ağrısız kitle, sertlik (%52.4) iken, bunu skro- tumda belirgin şişlik (%10.6) yakınması izlemiştir. Çok belirgin bir kitle veya şişlik olmamasına rağmen kontrlateral testisinde kanser öyküsü olması (%6.2) veya ailesinde testis kanser öyküsü olması (%7.1) ne- deniyle şüphe duyulması sonucu başvurma diğer sık nedenler arasında gözlenmiştir. Eşinin uyarısı üzerine gelenlerin oranının (%6.2), skrotal hacim artışına bağlı gelişen hareket zorluğu (%3.5) veya kişinin kendi este- tik görünümünün bozulması (%3.5) nedeniyle başvu- ranlardan daha fazla olduğu dikkat çekmiştir. Bu bul- gularla uyumlu olarak, hastane başvurularının en sık testis veya skrotum ile ilgili bir anormallik fark ettiği için kişinin kendisi tarafından yapıldığı (%77.1) görül- müştür. Kişi kendince bir yakınma tariflemediği halde, eş yönlendirmesinin (%6.2) ve medya ya da internetten edinilen bilgilerin (%9.7) de başvuru ihtiyacı duyulma- sı açısından diğer önemli yönlendirici faktörler olduğu saptanmıştır (Tablo 1).

Daha önceden testis kanseri hakkında genel bilgi- si olanlarda, bilgisi olmayanlara göre (%100 vs. %53,p=0.001); üniversite mezunu olanlarda, olmayanlara göre (%63.4 vs. %55.5, p=0.042); evli bireylerde bekar- lara göre(%84.4 vs. %30.9, p<0.001); kendisinde veya ailesinde daha önceden testis kanseri öyküsü olanlar- da, olmayanlara göre (%72.7 vs. %59.1, p=0.028) ve dü- zenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapanlar- da, yapmayanlara göre(%100 vs. %56.4, p=0.019) daha yüksek oranda erken evre (evre IA ve IB) TGHT veya benign doku patolojisi saptanmıştır.

Çalışmamızda radikal orşiektomi ve sonrasında uygulanan adjuvan tedavileri takiben kontrol mua- yenelerinde yaptığımız sorgulamada, daha önceden %4.4 olan kendi kendine testis muayenesi oranının, %23’ e çıktığı görülmektedir. Yine de düzenli olarak takibe gelme oranının, yüksek eğitim seviyesi (%55.6 vs. %44.4, p<0.001), olan bireylerde ve evli erkeklerde (%70.8 vs. %29.2, p<0.001) daha fazla olduğu saptanmıştır.

Çok değişkenli analize göre, kişinin kontrlateral testisinde kanser öyküsü (HR: 1.845, p=0.015), ailede testis kanseri öyküsü (HR:1.756, p=0.036), inmemiş testis öyküsü (HR:2.561, p=0.026), düşük eğitim sevi- yesi (HR: 1.012, p=0.034), evli olmamak (HR: 2.879, p=0.037), daha önceden testis kanseri hakkında genel bilgi sahibi olmamak (HR: 4.204, p=0.032), öncesinde düzenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapma- mak (HR:6.247, p=0.037), tedavi sonrası takip döne- minde düzenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapmamak (HR:2.015, p=0.032), tedavi sonrası takip sürecini aksatmak (HR:1.121, p=0.024), ileri tümör evresi (HR:1.104, p=0.005) genel sağkalımı azaltan ba- ğımsız değişkenler olarak saptanmıştır (Tablo 2).


FINDINGS

Malignite şüphesi dışlanamadığı için, Ocak 2010 - Haziran 2018 tarihleri arasında radikal orşiektomi yapılan 113 hastanın ortanca yaşı 29 (minimum: 17- maksimum: 60) olup, ortanca 57 (minimum: 10- mak- simum: 117) aylık takipte, 17 (%15) hastada lokal nüks, 19 (% 16.8) hastada uzak metastaz, 20 hastada ise (% 17.7) mortalite gözlendi. Uzak metastazlar 9 hastada akciğerde, 5 hastada karaciğerde ve 5 hastada ise bölge- sel olmayan lenf nodlarında saptandı. Hastaların baş- vuru yakınmaları, demografik, patolojik, klinik verileri ve onkolojik sonuçları Tablo 1’ de gösterilmektedir.

En sık başvuru nedeni literatürle uyumlu olarak testiste ağrısız kitle, sertlik (%52.4) iken, bunu skro- tumda belirgin şişlik (%10.6) yakınması izlemiştir. Çok belirgin bir kitle veya şişlik olmamasına rağmen kontrlateral testisinde kanser öyküsü olması (%6.2) veya ailesinde testis kanser öyküsü olması (%7.1) ne- deniyle şüphe duyulması sonucu başvurma diğer sık nedenler arasında gözlenmiştir. Eşinin uyarısı üzerine gelenlerin oranının (%6.2), skrotal hacim artışına bağlı gelişen hareket zorluğu (%3.5) veya kişinin kendi este- tik görünümünün bozulması (%3.5) nedeniyle başvu- ranlardan daha fazla olduğu dikkat çekmiştir. Bu bul- gularla uyumlu olarak, hastane başvurularının en sık testis veya skrotum ile ilgili bir anormallik fark ettiği için kişinin kendisi tarafından yapıldığı (%77.1) görül- müştür. Kişi kendince bir yakınma tariflemediği halde, eş yönlendirmesinin (%6.2) ve medya ya da internetten edinilen bilgilerin (%9.7) de başvuru ihtiyacı duyulma- sı açısından diğer önemli yönlendirici faktörler olduğu saptanmıştır (Tablo 1).

Daha önceden testis kanseri hakkında genel bilgi- si olanlarda, bilgisi olmayanlara göre (%100 vs. %53,p=0.001); üniversite mezunu olanlarda, olmayanlara göre (%63.4 vs. %55.5, p=0.042); evli bireylerde bekar- lara göre(%84.4 vs. %30.9, p<0.001); kendisinde veya ailesinde daha önceden testis kanseri öyküsü olanlar- da, olmayanlara göre (%72.7 vs. %59.1, p=0.028) ve dü- zenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapanlar- da, yapmayanlara göre(%100 vs. %56.4, p=0.019) daha yüksek oranda erken evre (evre IA ve IB) TGHT veya benign doku patolojisi saptanmıştır.

Çalışmamızda radikal orşiektomi ve sonrasında uygulanan adjuvan tedavileri takiben kontrol mua- yenelerinde yaptığımız sorgulamada, daha önceden %4.4 olan kendi kendine testis muayenesi oranının, %23’ e çıktığı görülmektedir. Yine de düzenli olarak takibe gelme oranının, yüksek eğitim seviyesi (%55.6 vs. %44.4, p<0.001), olan bireylerde ve evli erkeklerde (%70.8 vs. %29.2, p<0.001) daha fazla olduğu saptanmıştır.

Çok değişkenli analize göre, kişinin kontrlateral testisinde kanser öyküsü (HR: 1.845, p=0.015), ailede testis kanseri öyküsü (HR:1.756, p=0.036), inmemiş testis öyküsü (HR:2.561, p=0.026), düşük eğitim sevi- yesi (HR: 1.012, p=0.034), evli olmamak (HR: 2.879, p=0.037), daha önceden testis kanseri hakkında genel bilgi sahibi olmamak (HR: 4.204, p=0.032), öncesinde düzenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapma- mak (HR:6.247, p=0.037), tedavi sonrası takip döne- minde düzenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapmamak (HR:2.015, p=0.032), tedavi sonrası takip sürecini aksatmak (HR:1.121, p=0.024), ileri tümör evresi (HR:1.104, p=0.005) genel sağkalımı azaltan ba- ğımsız değişkenler olarak saptanmıştır (Tablo 2).

ARGUMENT

Testis kanseri tedavisinde yüksek kür oranlarının elde edilebilmesinde, erken tanı ve tedavinin önemi bi- linmektedir. Ancak tarama amaçlı kendi kendine testis muayenesinin öğretilmesi ve önerilmesi konusunda bazı farklı görüşler bulunmaktadır (5,6,7). Düzenli ola- rak yapılan kendi kendine testis muayenesinin yaşam sürelerine olan olumlu katkısını kanıtlayan bir çalışma henüz gerçekleştirilmemiştir. Bu nedenle bazı yazılarda kendi kendine testis muayenesinin gereksiz endişe- ye, gereksiz poliklinik başvurularına ve buna bağlı ola- rak iş gücü kaybına neden olabileceği görüşü hakimdir (7,9). Buna karşılık, tanıda gecikmenin tümörün klinik evresinde artışa ve tedaviden sağlanabilecek kür oran- larında azalmaya neden olabileceği yönünde güçlü kanıt taşıyan çalışmalar bildirildiğinden, tarama kap- samında kendi kendine testis muayenesinin önerilme oranı bazı merkezlerde az değildir (10,11).

TGHT tanılı tüm hastalarda, adjuvan tedavilerin de katkısıyla % 90-95 oranında kür sağlanabilmektedir. Evre I seminomda gizli metastaz açısından kötü prog- nostik faktörler, primer tümör boyutunun 4 cm’den büyük olması ve rete testis invazyonu varlığıdır. Tanı anında gizli metastaz oranı %10-15 olup, tedavi son- rası nükssüz sağkalım oranları %94.8-97.7’ dir. Evre I nonseminomlarda ise gizli metastazı öngören en önemli prognostik göstergeler; lenfovasküler invazyon (LVI) varlığı, proliferasyon oranının >%70 olması ve embriyonel karsinom yüzdesinin >%50 olmasıdır. LVI varlığında postoperatif adjuvan tedavi verilmeyen has- taların %14-22’sinde nüks, %48’inde ise metastaz geli- şirken, uygun tedavi ve yakın takiple genel sağkalımın seminomlarla benzer olduğu görülmektedir (3,4). Evre IIA/B hastalıkta, nüks oranları % 9-24 olarak gözlense de, adjuvan tedavilerin de katkısıyla genel sağkalım er- ken evreye yakın oranlarda gözlenmektedir. İleri evre (evre IIC/III) tümörlerde ise, iyi, orta ve kötü prognos- tik gruptaki hastalarda 5 yıllık genel sağkalım oranları sırasıyla %91, %80 ve %48’tir (3,4,12). Çalışmamızda erken evre TGHT, ileri evre TGHT ve paratestiküler sarkom görülme oranları sırasıyla %48.8, % 36.2  ve %5.3 olup, %9.7 oranında benign patoloji saptanmış- tır. Lokal nüks ve uzak metastaz oranlarımız literatürle uyumlu olarak %15.0 ve %16.8 olup, yukarıda bahsedi- len kötü prognostik faktörler, uygun adjuvan tedaviler sayesinde genel sağkalımı etkileyebilecek anlamlı pre- diktif faktörler olarak gözlenmemiştir. Genel mortalite oranımız tüm olgular için %17.7 olarak gözlense de, bu oranın fazla olmasına paratestiküler sarkomların etki etmiş oladuğunu düşünmekteyiz. Nitekim genitoüriner sarkomlarla ilgili bilinen en geniş hasta serisine (188 hasta) sahip olan Wang ve ark. (13) paratestiküler sarkom alt grubunda 5 yıllık kansere özgü sağkalımı %25 olarak bildirmiştir.

İleri evrede saptanan olgularda dahi, özellikle ke- moterapi ve radyoterapi protokollerindeki yenilikler sayesinde kür oranları azımsanmayacak derecede art- mıştır. Bununla beraber, bu evredeki hastalara uygu- lanan yüksek doz kemoterapötik ve radyoterapötik ajanlardan dolayı, vücutta oluşan toksisite oranı erken evrede tanı alan olgulara göre oldukça fazladır. Bu durumu da göz önüne alan Avrupa Üroloji Derneği (EAU), güncel kılavuzda klinik risk faktörlerini (in- memiş testis, kendisinde veya birinci derece akraba- larında testis kanseri öyküsü, infertilite, atrofik testis) taşıyan erkeklerde kendi kendine testis muayenesini önermektedir (3). Bu bilgilerle uyumlu olarak, kişide ve ailede testis kanseri öyküsü, inmemiş testis, semen parametresi bozuklukları ve atrofik testis varlığı da çalışmamızdaki tek değişkenli analiz bulgularına göre genel sağkalımı öngörmede etkili faktörler olarak bulunmuştur.

Farklı toplumsal çalışmalarda, testis kanseri farkın- dalık oranı ve düzenli olarak kendi kendine testis mu- ayenesi uygulama oranı, Avrupa ülkelerinde sırasıyla %68-91 ve %2.3-23.6 olarak bulunurken (10,14); aynı oranlar Amerika Birleşik Devletlerinde sırasıyla %30- 86 ve %2-19 olarak bildirilmiştir (11,15). Casey ve ark. (6), İrlanda’da gerçekleştirdikleri çalışmada, testis kan- seri ve düzenli kendi kendine testis muayenesi ile ilgili toplumsal bilincin 25 yıl içerisinde sırasıyla %68’ den %99.4’ e ve %1.3’ ten %4’ e yükseldiğini bildirmiştir. Ancak bu çalışma yaş aralığı daha fazla olan bireyleri (18-67 yaş arasında, ortalama yaş 44.9) içerdiği, genel toplum eğilimini ve tutumunu tam olarak yansıtmaya- bileceği ve seçim yanlılığı göstermesi nedeniyle eleştirilmiştir.

Toplumsal testis kanseri bilgi düzeyini inceleyen ülkemizden bildirilmiş dört çalışmada, testis kanse- ri hakkında genel bilgi sahibi olma oranı ve düzenli kendi kendine testis muayenesi uygulama oranı sırasıyla %11.1-14.2 ve %1-4.7 oranında bulunmuştur (7,16,17,18). Biz ise, çalışmamızda yer alan testiküler kitle gelişmiş 113 hastada bu oranları %11.5 ve %4.4 olarak gözledik. Bulgularımız ülkemizde yapılmış bu çalışmalarla benzer oranları içermektedir, Kuzgun- bay ve ark. (7)’ nın ülkemizin farklı bölgelerindeki tıp fakültesi birinci sınıf öğrencilerine uyguladıkları anket çalışmasında, her ne kadar görece daha yüksek sosyokültürel düzeydeki bireyler değerlendirilmişse de genel bilgi düzeyinin istenen seviyede olmadığını (%11.1) söyleyebiliriz. Yine bu çalışmada testis kanseri ile ilgili bilgisi olan bireylerin bilgi edindiği kaynakla- rın; medya ve internet (%67.1), okul (%5.6), arkadaş (%11.2) ve okudukları tıbbi kaynaklar (%11.2) olduğu gözlenmiştir. Ülkemizdeki üniversite öğrencilerinin testis kanseri hakkındaki bilgi düzeyini değerlendiren diğer iki çalışmada da kendi kendine testis muayenesi oranının %2.5 ve %4.3 seviyesinde düşük olduğu bil- dirilmiştir (17,18).

Farklı cinsiyetteki üniversite öğrencilerini hedef- leyen çalışmalarda, erkeklerin % 48.9’unun kanser taraması amacıyla kendi kendine testis muayenesi yaptığını, kızların % 12.4’ünün ise bu amaçla erkek partnerlerinin testislerini muayene ettiği belirlenmiştir (19,20). Testis kanseri hakkında edinilen doğru bilgi oranının hem erkek hem de kız öğrencilerde düşük olmasına rağmen, yapılan bilgilendirme sonrası kendi kendine testis muayenesinin öneminin kızlar tarafın- dan daha iyi anlaşıldığı görülmüştür. Bayanların bu muayeneyi eşlerine, erkek partnerlerine veya erkek arkadaşlarına tavsiye ederek erkeklerin bu konudaki farkındalığına önemli bir katkıda bulunacağı sonucu- na varılmıştır. Saab ve ark. (21) ise, sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının, genç erkeklerde testis kanseri konusunda farkındalığı artırmada önemli rol oynaya- bileceğini bulmuştur. Çalışmamızın retrospektif dizaynı nedeniyle, anamnez verilerine dayanarak sadece hastaların baş- vuru öncesi testis kanseri hakkındaki genel bilgi du- rumunu değerlendirebildik. Başvuru nedenlerini de- ğerlendirdiğimizde, kişinin kendisinde veya ailesinde testis kanseri öyküsü olanlarda, üniversite mezunu olanlarda ve evli olanlarda testis kanseriyle ilgili genel bilgi düzeyinin daha fazla olduğunu gözlemledik. Ki- şide veya ailesinde kanser öyküsü olmasının bilinç dü- zeyini artırması beklenen bir durum olmakla beraber; çalışmamıza göre eğitim seviyesi, ve eş faktörünün de hem başvuru sıklığını artırmada hem de uygulanan te- daviler sonrası takip sürecine uyumu artırmada önem- li bir katkı sağladığını söyleyebiliriz. Çalışmamızda evli erkeklerde, testiste kitle yakınmasıyla başvuru sık- lığının daha fazla arttığını gözlemlediğimizden, Mani (19) ve Braga (20)’ nın çalışmalarında olduğu gibi, ka- dın partnerin bu konuda önemli bir etken olabileceğini düşünmekteyiz.

Çalışmamıza göre eğitim düzeyi ve testis kanseriyle ilgili genel bilgi seviyesi yüksek olan bireylerde, daha yüksek oranda erken evre TGHT veya benign doku pa- tolojisi saptanmıştır. Ayrıca daha önceden testis kanse- ri hakkında genel bilgi sahibi olmamak, tanı öncesinde ve tedavi sonrası takipte düzenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapmamak genel sağkalımı azaltan önemli risk faktörleri olarak belirlenmiştir. Bu durum, düzenli olarak yapılan kendi kendine testis muayene- sinin yaşam sürelerine olumlu katkısı olamayacağı yö- nünde görüş bildiren yayınların aksine (7,9); erken ta- nının önemini vurgulayan ve bu nedenle de toplumsal bilinci artırmayı hedefleyen diğer çalışmaları destekler niteliktedir (10-13).

Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızın retrospektif dizaynı, randomizas- yon yapılamaması, hasta sayısının az olması nedeniyle hastalar alt gruplara ayrılamadığından yapılan istatis- tiksel analizin kısıtlı olması, kısa takip süreleri, takip sonuçlarının tek merkeze ait olması başlıca sınırlayıcı etkenlerdir. Prospektif dizaynda bir anket ve sorgu- lama yapılamadığından, başvuru anında hastalara ait demografik bilgiler ve sosyokültürel alışkanlıklar sade- ce hasta kayıt sisteminde var olan anamnez bilgilerine dayanılarak değerlendirildiğinden, bu anlamda daha detaylı bir irdeleme yapılamaması da çalışmamız için önemli bir kısıtlayıcı faktördür. Yine çalışmanın ret- rospektif yapısı nedeniyle cerrahi ve adjuvan tedaviler sonrasındaki takip sürecinde, hastalarda bir farkında- lık gelişip gelişmediğine yönelik detaylı bir sorgulama yapılamaması, sadece hasta kayıt sisteminde var olan bilgilere dayanılması da çalışmanın gücünü azaltan bir diğer önemli etkendir.


ARGUMENT

Testis kanseri tedavisinde yüksek kür oranlarının elde edilebilmesinde, erken tanı ve tedavinin önemi bi- linmektedir. Ancak tarama amaçlı kendi kendine testis muayenesinin öğretilmesi ve önerilmesi konusunda bazı farklı görüşler bulunmaktadır (5,6,7). Düzenli ola- rak yapılan kendi kendine testis muayenesinin yaşam sürelerine olan olumlu katkısını kanıtlayan bir çalışma henüz gerçekleştirilmemiştir. Bu nedenle bazı yazılarda kendi kendine testis muayenesinin gereksiz endişe- ye, gereksiz poliklinik başvurularına ve buna bağlı ola- rak iş gücü kaybına neden olabileceği görüşü hakimdir (7,9). Buna karşılık, tanıda gecikmenin tümörün klinik evresinde artışa ve tedaviden sağlanabilecek kür oran- larında azalmaya neden olabileceği yönünde güçlü kanıt taşıyan çalışmalar bildirildiğinden, tarama kap- samında kendi kendine testis muayenesinin önerilme oranı bazı merkezlerde az değildir (10,11).

TGHT tanılı tüm hastalarda, adjuvan tedavilerin de katkısıyla % 90-95 oranında kür sağlanabilmektedir. Evre I seminomda gizli metastaz açısından kötü prog- nostik faktörler, primer tümör boyutunun 4 cm’den büyük olması ve rete testis invazyonu varlığıdır. Tanı anında gizli metastaz oranı %10-15 olup, tedavi son- rası nükssüz sağkalım oranları %94.8-97.7’ dir. Evre I nonseminomlarda ise gizli metastazı öngören en önemli prognostik göstergeler; lenfovasküler invazyon (LVI) varlığı, proliferasyon oranının >%70 olması ve embriyonel karsinom yüzdesinin >%50 olmasıdır. LVI varlığında postoperatif adjuvan tedavi verilmeyen has- taların %14-22’sinde nüks, %48’inde ise metastaz geli- şirken, uygun tedavi ve yakın takiple genel sağkalımın seminomlarla benzer olduğu görülmektedir (3,4). Evre IIA/B hastalıkta, nüks oranları % 9-24 olarak gözlense de, adjuvan tedavilerin de katkısıyla genel sağkalım er- ken evreye yakın oranlarda gözlenmektedir. İleri evre (evre IIC/III) tümörlerde ise, iyi, orta ve kötü prognos- tik gruptaki hastalarda 5 yıllık genel sağkalım oranları sırasıyla %91, %80 ve %48’tir (3,4,12). Çalışmamızda erken evre TGHT, ileri evre TGHT ve paratestiküler sarkom görülme oranları sırasıyla %48.8, % 36.2  ve %5.3 olup, %9.7 oranında benign patoloji saptanmış- tır. Lokal nüks ve uzak metastaz oranlarımız literatürle uyumlu olarak %15.0 ve %16.8 olup, yukarıda bahsedi- len kötü prognostik faktörler, uygun adjuvan tedaviler sayesinde genel sağkalımı etkileyebilecek anlamlı pre- diktif faktörler olarak gözlenmemiştir. Genel mortalite oranımız tüm olgular için %17.7 olarak gözlense de, bu oranın fazla olmasına paratestiküler sarkomların etki etmiş oladuğunu düşünmekteyiz. Nitekim genitoüriner sarkomlarla ilgili bilinen en geniş hasta serisine (188 hasta) sahip olan Wang ve ark. (13) paratestiküler sarkom alt grubunda 5 yıllık kansere özgü sağkalımı %25 olarak bildirmiştir.

İleri evrede saptanan olgularda dahi, özellikle ke- moterapi ve radyoterapi protokollerindeki yenilikler sayesinde kür oranları azımsanmayacak derecede art- mıştır. Bununla beraber, bu evredeki hastalara uygu- lanan yüksek doz kemoterapötik ve radyoterapötik ajanlardan dolayı, vücutta oluşan toksisite oranı erken evrede tanı alan olgulara göre oldukça fazladır. Bu durumu da göz önüne alan Avrupa Üroloji Derneği (EAU), güncel kılavuzda klinik risk faktörlerini (in- memiş testis, kendisinde veya birinci derece akraba- larında testis kanseri öyküsü, infertilite, atrofik testis) taşıyan erkeklerde kendi kendine testis muayenesini önermektedir (3). Bu bilgilerle uyumlu olarak, kişide ve ailede testis kanseri öyküsü, inmemiş testis, semen parametresi bozuklukları ve atrofik testis varlığı da çalışmamızdaki tek değişkenli analiz bulgularına göre genel sağkalımı öngörmede etkili faktörler olarak bulunmuştur.

Farklı toplumsal çalışmalarda, testis kanseri farkın- dalık oranı ve düzenli olarak kendi kendine testis mu- ayenesi uygulama oranı, Avrupa ülkelerinde sırasıyla %68-91 ve %2.3-23.6 olarak bulunurken (10,14); aynı oranlar Amerika Birleşik Devletlerinde sırasıyla %30- 86 ve %2-19 olarak bildirilmiştir (11,15). Casey ve ark. (6), İrlanda’da gerçekleştirdikleri çalışmada, testis kan- seri ve düzenli kendi kendine testis muayenesi ile ilgili toplumsal bilincin 25 yıl içerisinde sırasıyla %68’ den %99.4’ e ve %1.3’ ten %4’ e yükseldiğini bildirmiştir. Ancak bu çalışma yaş aralığı daha fazla olan bireyleri (18-67 yaş arasında, ortalama yaş 44.9) içerdiği, genel toplum eğilimini ve tutumunu tam olarak yansıtmaya- bileceği ve seçim yanlılığı göstermesi nedeniyle eleştirilmiştir.

Toplumsal testis kanseri bilgi düzeyini inceleyen ülkemizden bildirilmiş dört çalışmada, testis kanse- ri hakkında genel bilgi sahibi olma oranı ve düzenli kendi kendine testis muayenesi uygulama oranı sırasıyla %11.1-14.2 ve %1-4.7 oranında bulunmuştur (7,16,17,18). Biz ise, çalışmamızda yer alan testiküler kitle gelişmiş 113 hastada bu oranları %11.5 ve %4.4 olarak gözledik. Bulgularımız ülkemizde yapılmış bu çalışmalarla benzer oranları içermektedir, Kuzgun- bay ve ark. (7)’ nın ülkemizin farklı bölgelerindeki tıp fakültesi birinci sınıf öğrencilerine uyguladıkları anket çalışmasında, her ne kadar görece daha yüksek sosyokültürel düzeydeki bireyler değerlendirilmişse de genel bilgi düzeyinin istenen seviyede olmadığını (%11.1) söyleyebiliriz. Yine bu çalışmada testis kanseri ile ilgili bilgisi olan bireylerin bilgi edindiği kaynakla- rın; medya ve internet (%67.1), okul (%5.6), arkadaş (%11.2) ve okudukları tıbbi kaynaklar (%11.2) olduğu gözlenmiştir. Ülkemizdeki üniversite öğrencilerinin testis kanseri hakkındaki bilgi düzeyini değerlendiren diğer iki çalışmada da kendi kendine testis muayenesi oranının %2.5 ve %4.3 seviyesinde düşük olduğu bil- dirilmiştir (17,18).

Farklı cinsiyetteki üniversite öğrencilerini hedef- leyen çalışmalarda, erkeklerin % 48.9’unun kanser taraması amacıyla kendi kendine testis muayenesi yaptığını, kızların % 12.4’ünün ise bu amaçla erkek partnerlerinin testislerini muayene ettiği belirlenmiştir (19,20). Testis kanseri hakkında edinilen doğru bilgi oranının hem erkek hem de kız öğrencilerde düşük olmasına rağmen, yapılan bilgilendirme sonrası kendi kendine testis muayenesinin öneminin kızlar tarafın- dan daha iyi anlaşıldığı görülmüştür. Bayanların bu muayeneyi eşlerine, erkek partnerlerine veya erkek arkadaşlarına tavsiye ederek erkeklerin bu konudaki farkındalığına önemli bir katkıda bulunacağı sonucu- na varılmıştır. Saab ve ark. (21) ise, sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının, genç erkeklerde testis kanseri konusunda farkındalığı artırmada önemli rol oynaya- bileceğini bulmuştur. Çalışmamızın retrospektif dizaynı nedeniyle, anamnez verilerine dayanarak sadece hastaların baş- vuru öncesi testis kanseri hakkındaki genel bilgi du- rumunu değerlendirebildik. Başvuru nedenlerini de- ğerlendirdiğimizde, kişinin kendisinde veya ailesinde testis kanseri öyküsü olanlarda, üniversite mezunu olanlarda ve evli olanlarda testis kanseriyle ilgili genel bilgi düzeyinin daha fazla olduğunu gözlemledik. Ki- şide veya ailesinde kanser öyküsü olmasının bilinç dü- zeyini artırması beklenen bir durum olmakla beraber; çalışmamıza göre eğitim seviyesi, ve eş faktörünün de hem başvuru sıklığını artırmada hem de uygulanan te- daviler sonrası takip sürecine uyumu artırmada önem- li bir katkı sağladığını söyleyebiliriz. Çalışmamızda evli erkeklerde, testiste kitle yakınmasıyla başvuru sık- lığının daha fazla arttığını gözlemlediğimizden, Mani (19) ve Braga (20)’ nın çalışmalarında olduğu gibi, ka- dın partnerin bu konuda önemli bir etken olabileceğini düşünmekteyiz.

Çalışmamıza göre eğitim düzeyi ve testis kanseriyle ilgili genel bilgi seviyesi yüksek olan bireylerde, daha yüksek oranda erken evre TGHT veya benign doku pa- tolojisi saptanmıştır. Ayrıca daha önceden testis kanse- ri hakkında genel bilgi sahibi olmamak, tanı öncesinde ve tedavi sonrası takipte düzenli olarak kendi kendine testis muayenesi yapmamak genel sağkalımı azaltan önemli risk faktörleri olarak belirlenmiştir. Bu durum, düzenli olarak yapılan kendi kendine testis muayene- sinin yaşam sürelerine olumlu katkısı olamayacağı yö- nünde görüş bildiren yayınların aksine (7,9); erken ta- nının önemini vurgulayan ve bu nedenle de toplumsal bilinci artırmayı hedefleyen diğer çalışmaları destekler niteliktedir (10-13).

Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızın retrospektif dizaynı, randomizas- yon yapılamaması, hasta sayısının az olması nedeniyle hastalar alt gruplara ayrılamadığından yapılan istatis- tiksel analizin kısıtlı olması, kısa takip süreleri, takip sonuçlarının tek merkeze ait olması başlıca sınırlayıcı etkenlerdir. Prospektif dizaynda bir anket ve sorgu- lama yapılamadığından, başvuru anında hastalara ait demografik bilgiler ve sosyokültürel alışkanlıklar sade- ce hasta kayıt sisteminde var olan anamnez bilgilerine dayanılarak değerlendirildiğinden, bu anlamda daha detaylı bir irdeleme yapılamaması da çalışmamız için önemli bir kısıtlayıcı faktördür. Yine çalışmanın ret- rospektif yapısı nedeniyle cerrahi ve adjuvan tedaviler sonrasındaki takip sürecinde, hastalarda bir farkında- lık gelişip gelişmediğine yönelik detaylı bir sorgulama yapılamaması, sadece hasta kayıt sisteminde var olan bilgilere dayanılması da çalışmanın gücünü azaltan bir diğer önemli etkendir.

RESULTS

Bulgularımıza göre, bireyin kendisine veya ailesine ait geçirilmiş testis kanseri varlığının, yüksek eğitim düzeyinin, eş farkındalığının testis kanseri gelişme riski hakkında erkeklerin daha fazla bilinçlenmesini sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Bu sayede erken baş- vurunun ve tedavi sonrası takip sürecindeki uyumun artmasına bağlı olarak, gerek erken evrede saptanan tümör oranları artacağı için daha az toksik tedavi- ler uygulanabileceğini, gerekse de daha iyi onkolojik sonuçlar sağlanabileceğini öngörmekteyiz. Bulgula- rımızın radikal orşiektomi tanısı konulduğu andan başlayarak, uzun takip süreli, daha iyi dizayn edilmiş, prospektif, geniş hasta serili, çok merkezli çalışmalarla desteklenmesinin, bu konuda literatüre daha fazla kat- kı yapacağını düşünmekteyiz.

Hasta Onamı
Hastaların demografik, klinik, patolojik ve onko- lojik verilerinin, hasta isimleri ve kimlik bilgilerinden bahsedilmeden, klinikte yapılacak çeşitli onkolojik ça- lışmalarda kullanılabileceği hususunda, ameliyat önce- sinde her hastaya bilgi verilmiş olup rıza göstermeyen hastaların bilgileri kullanılmamıştır.

Yazarlık Katkıları
Fikir-İsmail Selvi, Halil Başar; Tasarım-İsmail Selvi, Halil Başar; Denetleme-İsmail Selvi, Halil Başar; Kay- naklar-Halil Başar; Malzemeler-Halil Başar; Veri Top- lanması ve/veya İşlemesi-İsmail Selvi; Analiz ve/veya Yorum-İsmail Selvi; Literatür Taraması-İsmail Selvi; Yazıyı Yazan-İsmail Selvi; Eleştirel İnceleme-İsmail Selvi, Halil Başar.
 

Finansal Destek
Yazarlar bu çalışma için mali destek almadıklarını beyan etmişlerdir.

Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar çatışması olmadığını beyan ederler.

Etik Kurul
Çalışmamız retrospektif bir çalışma olduğundan etik kurul onayı alınmamıştır. Çalışma protokolünde, Helsinki Bildirgesi etik kuralları takip edilmiştir.


RESULTS

Bulgularımıza göre, bireyin kendisine veya ailesine ait geçirilmiş testis kanseri varlığının, yüksek eğitim düzeyinin, eş farkındalığının testis kanseri gelişme riski hakkında erkeklerin daha fazla bilinçlenmesini sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Bu sayede erken baş- vurunun ve tedavi sonrası takip sürecindeki uyumun artmasına bağlı olarak, gerek erken evrede saptanan tümör oranları artacağı için daha az toksik tedavi- ler uygulanabileceğini, gerekse de daha iyi onkolojik sonuçlar sağlanabileceğini öngörmekteyiz. Bulgula- rımızın radikal orşiektomi tanısı konulduğu andan başlayarak, uzun takip süreli, daha iyi dizayn edilmiş, prospektif, geniş hasta serili, çok merkezli çalışmalarla desteklenmesinin, bu konuda literatüre daha fazla kat- kı yapacağını düşünmekteyiz.

Hasta Onamı
Hastaların demografik, klinik, patolojik ve onko- lojik verilerinin, hasta isimleri ve kimlik bilgilerinden bahsedilmeden, klinikte yapılacak çeşitli onkolojik ça- lışmalarda kullanılabileceği hususunda, ameliyat önce- sinde her hastaya bilgi verilmiş olup rıza göstermeyen hastaların bilgileri kullanılmamıştır.

Yazarlık Katkıları
Fikir-İsmail Selvi, Halil Başar; Tasarım-İsmail Selvi, Halil Başar; Denetleme-İsmail Selvi, Halil Başar; Kay- naklar-Halil Başar; Malzemeler-Halil Başar; Veri Top- lanması ve/veya İşlemesi-İsmail Selvi; Analiz ve/veya Yorum-İsmail Selvi; Literatür Taraması-İsmail Selvi; Yazıyı Yazan-İsmail Selvi; Eleştirel İnceleme-İsmail Selvi, Halil Başar.
 

Finansal Destek
Yazarlar bu çalışma için mali destek almadıklarını beyan etmişlerdir.

Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar çatışması olmadığını beyan ederler.

Etik Kurul
Çalışmamız retrospektif bir çalışma olduğundan etik kurul onayı alınmamıştır. Çalışma protokolünde, Helsinki Bildirgesi etik kuralları takip edilmiştir.

Resources

  • 1.McGlynn KA, Cook MB. Etiologic factors in testicular germ-cell tumors. Future Oncol 2009;5:1389-402.

    2. Siegel RL, Miller KD, Jemal A. Cancer statistics. Cancer J Clin 2017;67:7–30.

    3. Laguna MP, Albers P, Albrecht W, et al. European Associ- ation of Urology guidelines on testicular cancer: the 2019 Update. ISBN 978-94-92671-04-2. EAU Guidelines Office, Arnhem, The Netherlands. Available from: https://uroweb. org/guideline/testicular-cancer/

    4. Stephenson AJ, Gilligan TD. Neoplasms of the Testis. In: Campbell Walsh Urology 11th Edition. Philadelphia: Else- vier; 2016. p. 784-814

    5. Kuzgunbay B. The Status of Testicular Self-Examination in the Early Diagnosis of Testicular Cancer: Conjuncture in the World and in Turkey. Bull Urooncol 2014;13:127-9.

    6. Casey RG, Grainger R, Butler MR, et al. Public awareness of testis cancer and the prevalence of testicular self-exa- mination-changing patterns over 20 years. Urology 2010;76:915– 8.

    7. Kuzgunbay B, Yaycioglu O, Soyupak B, et al. Public aware- ness of testicular cancer and self-examination in Turkey: a multicenter study of Turkish Urooncology Society. Urol Oncol 2013;31:386-91 .

    8. Ugboma HA, Aburoma HL. Public awareness of testicu- lar cancer and testicular self-examination in academic environments: a lost opportunity. Clinics (Sao Paulo) 2011;66:1125-8.

    9. Westlake SJ, Frank JW. Testicular self-examination: An ar- gument against routine teaching. J Fam Pract 1987;4:143–8.

    10. Khadra A, Oakeshott P. Pilot study of testicular cancer awa- reness and testicular self examination in men attending two South London general practices. Fam Pract 2002;19:294–6.

    11. Brenner JS, Hergenroeder AC, Kozinetz CA, Kelder SH. Teaching testicular self-examination: Education and prati- ces in pediatric residents. Pediatrics 2003;111:239-44.

    12. Speir RW, Cary C, Masterson TA.Surgical salvage in pa- tients with advanced testicular cancer: indications, ris- ks and outcomes. Transl Androl Urol. 2020;9(Suppl 1):S83-S90.

    13. Wang X, Tu X, Tan P, et al. Adult genitourinary sarcoma: Clinical characteristics and survival in a series of patients treated at a highvolume institution. Int J Urol 2017;24:425- 431.

    14. Wardle J, Steptoe A, Burckhardt R, et al. Testicular self-exa- mination: Attitudes and practices among young men in Europe. Prev Med 1994;23:206-10.

    15. Katz RC, Meyers K, Walls J. Cancer awareness and self-exa- mination practices in young men and women. J Behav Med 1995;18:377– 84.

    16. Sirin A, Atan Unsal S, Tasci E. Protection from cancer and early diagnosis applications in Izmir, Turkey. Cancer Nurs 2006;29:207–13.

    17. Ugurlu Z, Akkuzu G, Karahan A, et al. Testicular cancer awareness and testicular self-examination among univer- sity students. Asian Pac J Cancer Prev 2011;12:695-8.

    18. Özbaş A, Çavdar İ, Findik ÜY, Akyüz N. Inadequa- te knowledge levels of Turkish male university students about testicularself-examination. Asian Pac J Cancer Prev 2011;12:919-22.

    19. Mani J, Kloft J, Jones J, et al. Awareness of clinical rele- vance of malignant testicular cancer among university students: The value of prevention campaigns. Urologe A 2019;58(7):790-4.

    20. Braga IC, Cabral J, Louro N, de Carvalho JL. Testicular Cancer Awareness and Knowledge: Is It the Same? Explo- ratory Study in a Mixed-Gender Population. J Cancer Educ 2017;32(1):105-11.

    21. Saab MM, Landers M, Hegarty J. Promoting Testicular Cancer Awareness and Screening: A Systematic Review of Interventions. Cancer Nurs. 2016;39(6):473-87.